16 Temmuz 2007 Pazartesi

son bir nefes çekti sigarasından,güçlüce.avurtları çöktü.uzaklara baktı.canı sıkkın belli.içinde çok tutmadı dumanı.üfledi hızlıca.fırlatma zahmetine bile girmedi izmariti.öylece bıraktı,olacağına varsın der gibisine.mazgala çarptı,kaldırımda yuvarlandı ve bir kenarda kaldı.dumanı tütüyordu daha.bir kaç kıvılcım parladı.sonra kaybetti gücünü.vazgeçti.benim kadar çaresizdi o izmarit de.O da son bir düşünmüş,kendi kendine kararını vermişti.çok da üzerinde durmamıştı belli ki.açıklama yapma gereği de duymadı.öylece bıraktı,olacağına varsın der gibisine.üzüldüm.bir şey diyecek oldum.olmadı.yuvarlandım,bir yerde durdum.hala dumanım tüter.
söndürülmeden atılan sigaralar hep hüzün verir.

15 Temmuz 2007 Pazar

Stefan Zweig - Letter From An Unknown Woman

Stefan Zweig hikayelerine bayılırım.İşte yine beni çok etkileyen bir kısım:

Nothing on earth equals the unseen,hidden love of a child because it is so without hope,so servile,so submissive,so observant and intense as the covetous and unconsciously demanding love of a grown woman never is.

10 Temmuz 2007 Salı

yine K'dan birileri demiş ki...

Eğer ellerinin yerine doğrudan kucaklarına düşülse kadın denen varlığın harika olacağını düşünüyorum...

9 Temmuz 2007 Pazartesi

memleketimden haberler...


Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nde kamyon sürücüsü Mehmet Yıldız, 28 yıl önce hayalini kurup alamadığı kamyonun markasını kızına ad olarak verdi.
10 yıl önce vefat eden Yıldız’ın 1976 doğumlu kızı Bemece Ay, ‘Babam ısrarla Nüfus Cüzdanı’na ad olarak ‘BMC’ yazılmasını istemiş ama nüfus memuru adımı Bemece olarak kayda geçirmiş. Herhalde dünyada kamyon adı taşıyan tek kadın benim.

7 Temmuz 2007 Cumartesi

K'dan (Rengin Soysal) - takip edemeyenler için

İnsanları tanıdıkça,anladıkça söyledikleri yalanları,gördükçe yaptıkları haksızlıkları ve farkına varınca ikiyüzlülüklerinin,şahit oldukça zayıflıklarına karakterlerinin yaşlanıyoruz. İnançlarımızı kaybediyor, ümitlerimizi tüketiyoruz çünkü,değer verdiklerimizin,sevdiklerimizin sayısı azaldıkça biz de eksiliyoruz.

O zaman gitmek lazım aslında o işten,o aşktan,o yurttan hatta o hayattan. Aşk kendiliğinden gidiyor zaten güveniniz kalmadığında,zor olan diğerlerinden uzaklaşmayı başarmak;şartlarınız zorluyor bazen,sevenlerinizi üzmemek için duruyorsunuz ya da. Bazı da hayatı böyle lekeleyenlere meydan okumak arzusu tutuyor sizi orda.

....

"Fazla gelişmek en ölümcülüdür cezaların." Diliyorsunuz ki o cezaya çarptırılanlar çoğalsın,zira ne kadar artarsa sayıları o kadar yaşanası olacaktır dünya biliyorsunuz.

...

"Sevgi bir mahkûmiyet", evet; sevdiklerimize bağımlı olmaktan bu kadar hoşnut, bizi sevenlerin ilgisindense aynı ölçüde rahatsızsak ve ölesiye korkuyorsak bu tutsaklıktan, sonsuz bir özgürlüğün ancak ölümle mümkün olabileceğinin de farkına varmalıyız belki, Kazancakis'in mezar taşındaki yazı gibi: "Hiçbir şey ummuyorum...Hiçbir şeyden korkmuyorum...Özgürüm..."

5 Temmuz 2007 Perşembe

"Küçük düşmeyi, zarar görmeyi ve başarısızlığı göze alabildiği sürece her insan gençtir." demiş Joseph Conrad. Düşünüyorum da hayatımın tam o evresindeyim. Okul bitmiş belki hiç bir şey öğrenmemişsin, sevgili gitmiş ama zaten hiç sevmemiş, sevdiklerin var ama arayıp soran pek yok...Küçük düşmek, zarar görmek ve başarısızlık nedir ki bunların yanında?
Kabul et beni dünya! Geliyorum...

3 Temmuz 2007 Salı

Aşk üzerine...

Geçen hafta Penguen okudum. Altay Öktem, Hıncal Uluç'un köşesinde yazdığı bir şeyden bahsediyordu. Diyor ki:

"Aşk filmine iki bilet alınmaz, zaten iki kişilik aşk da olmaz. İki kişinin birbirine aşık olabilmesi için üçüncü kişi şarttır. Issız bir adada iki kişi sevişebilir, kavga edebilir, yemeğini paylaşabilir, beraber şarkı söyleyebilir. Ama aşık olamazlar. Aşk, bir başkasına rağmen yaşanan bir duygudur. Düşünebilecek başkaları da varken yalnızca onu düşünmek, sevişebilecek başkaları da varken yalnızca onunla sevişmeyi istemektir. O yüzden aşk, en az üç kişiliktir."

Düşünüyorum da, ben aşık olunca diğer şahısları sildiğim için o "rağmen" kriterini hep kaybetmişim. Ve düşünmeye devam ediyorum da, henüz herhangi bir şeye "rağmen" bana aşık kalacak kimse olmamış.

Beh beh ne güzel suyu var Azerbaycan'ın

Bayılıyorum Azeri şiirlere,şarkılara. Kim yazmış bilmiyorum ama bir ara not almışım:

Xesteyem, dermanim tekce sendedir,
Ay Allah, bu nece zalim bendedir?
Sen chixib gedirsen, etrin mendedir,
Etrinden yuz qutu verseler yene,
Hesretem, hesretem, hesretem sene.
***
Yaradan chixarmish seni yoluma,
Shukurler deyerem girsen qoluma.
Guneshi sagima, ayi soluma,
Senindir deyerek qoysalar yene,
Hesretem, hesretem,hesretem sene.
why should we be
in such desperate haste to succeed
and in such desperate enterprise?
If a man does not keep pace with his companions,
perhaps it is because he hears a different drummer.
Let him step to the music which he hears,
however measured or far away...
Henry David Thoreau

Ebru Çapa bir yerde şöyle yazmış...

Dünyanın gelmiş geçmiş en veciz şahsiyetlerinden Oscar Wilde der ki: 'Evlilik, hayal gücünün zekâya karşı zaferidir. İkinci evlilik ise umudun tecrübeye karşı zaferidir.' Bana sorarsanız evlilik, sevişmek için belediyeden icazet almak, bir sürü daraltıcı formaliteyle uğraşmak, eşşek yükü masraf yaptığın halde misafirlerin kusur bulabildiği ve arkandan dedikodunu yapabildiği bir düğünde bir sürü insanı yalapşap öpmek zorunda kalmak, yanılıp da bir adamı sevdin diye çoğu zaman haddinden fazla mütecessis koca bir sülaleyle birlikte yatağa girmek, sonunda da yine büyük bir ihtimalle hayal kırıklığına uğramak ve sıkılmak, sıkılmak, sıkılmaktır.

about me

I am an average engineer-to-be, an average musician, an average drinker, an average cook, an average reader, an average driver, an average fisher, an average lover, an average traveller and a kick-ass human being!

briefing for the pisces

Brothers,
I know you've been living under harsh conditions but don't lose hope.They can break your heart,deceive you but they can do it only once.They will run out of victims,one day,when they've hurt every single one of us.Remember,love is recyclable,you can love again.Go CONQUER hearts,BURN with your love heat,DEVASTATE with the loving you provide and at least dent it even if you can't change it.Now go,good luck in your mission.We believe in you.
el turco - Commander in Chief
Ey memleketimin özgür kadınları,
yıllardır yanınızda yer aldım.Bazen kraldan fazla kralcı olduğum bile olmuştur.Çok dinledim sizi,çok ortak oldum derdinize.Yanlış anlaşılmasın,tek taraflı değildi,sizden de çok destek aldım.
Yalnız son yıllardaki olaylara dönüp bakınca çok sık hayal kırıklığına uğradığımı görüyorum.Eşitlik dediniz yıllarca,anlayış beklediniz.Yardım dediniz evde,işte,çocukta,ailede,sokakta,mutfakta.Dayaktan şikayet ettiniz,sıkılmaktan,baskıdan,kıroluktan,maçoluktan derken dertler derya oldu,siz de bir sandal.Ne zaman buluşsak dert yandınız,bu erkekler dediniz,yeri geldi İtalyan'a sattınız,"ah,bu Türk erkekleri" dediniz. Anladım hepsini,anlamaya çalıştım en azından.Olan aklımı da size verdim.
Los Angeles-İstanbul uçağında,kızlı erkekli bir grup arkadaşla Bodrum tatili planı yaparken, yakın zamanda makina mühendisi çıkan bir kız arkadaşım "ya ben gelemem,erkek arkadaşım izin vermez." dediğinde anlamıştım bir şeylerin yanlış olduğunu."Çocuk da yaparım,kariyer dee.."de verdikleri mesaj "vadaaaaaaaa"dan daha değersiz bir mesajmış da haberimiz yokmuş.Ne kariyeri,daha tek başına tatil yapamıyorsun!
Derken çok klasik ve erkeksi erkek arkadaşınızdan şikayet ederken pembe giyen erkekleri "gay" buluyorsunuz.Kıskançlık krizlerini bana anlatırken ağlamaklı,lise arkadaşlarınızla dışarı çıkmanıza birşey demedi,eskisi gibi kıskanmıyor acaba soğudu mu diye düşünmeye başlıyorsunuz.Anlamakta güçlük çekiyorum.Yemek yaparken mutfakta görüp("ne güzel, yardımcı oluyorsun" demek yerine) bilmem neden,hala,mutfak kadının yeri diye düşünüyorum diyen de sizlerden biri.Eşitlikse eşitlik.Şahsen benim,normal hayatta bir kadının yaptığı ama kendimi yakıştıramadığım bir aktivite yok.Çocuk da bakarım,yemek de yaparım,her ne ise.Hayatım,sen de gayet güzel hesabı ödeyebilirsin,teklif etmen de yeter! Çok güzellerinizi gördüm,çok zeki kadınlarla tanıştım.Güçlüydü bir kısmı,hem de çok.İş hayatında aktiflerdi,kendi ayakları üzerinde duruyorlardı.Yeri geldi mi zavallı anne babalarına posta koymadı çok iyi bilirlerdi,ya da arkadaş ortamlarında gürlemeyi.Biri 10 yıldır kocasından dayak yermiş de söyleyemezmiş.Bir başkası sevgilisine,anneannesinin dedesine yaptığı gibi,hizmet edermiş.Modern kadınmış,çalışıyormuş,çok yoruluyormuş hepsi hikaye oluvermiş birden.Bir çöpü alıp şurdan şuraya koymayan,flört döneminden sonra evden çıkmayı kesmiş,dünyaya kapalı,romantizm tembeli bir insana razı olmuş da haberi yok.Bir diğerini görseniz,yoluna baş verirsiniz.Bir karizma ki akıllara zarar.Konuşmaya başladı mı derya deniz.Altında bir sürat motoru,boy pos yerinde.Boynuna deri kemer taktırıp evde fino köpeği gibi gezdirilmekten hoşlanıyormuş.Bir yaşıma daha girdim.Bu nasıl bir baskının dışa vurumu?!?Bu nasıl bir psikoloji!!!
Bazen yolda, sanki dünyadaki tek popo ondaymış gibi yürüyenlerinizi görüyorum.Anlıyorum o duruşu,hak da veriyorum bazen.Ama biraz daha açık olsanız da şu şikayet ettiğiniz Türk erkeği de ısınsa olaya!Türk erkeğinin cinsel açlığından bahsedip duruyorsunuz her fırsatta.Haklısınız o konuda.Ama bu erkekler yeterli cinsel temasta bulunamıyorlarsa suç biraz da sizde değil mi? Yani bu adamlar bu işi eşşekle yapmıyor ya!(Bazen onu da yapmak zorunda kalıyorlar.Ya Tao,nedir bu Türk erkeğinin çektiği) Yalnız daha da fenası, kadınlar duygusal olarak yeterli egzersiz yapamadıklarından,ileriki yaşlarda böyle sıkıcı ve tabir yerindeyse miskin ilişkilere sebep olmaları bence.Bir çoğu duygusal enkaz halinde ve bunu değiştirecek pek bir şey yaptıklarını sanmıyorum. Yani erkeklerini duygusal ve ruhsal olarak sınamadıkları için belki de erkekler gelişemiyor.Evrime inanmayan var mı aramızda? Geçenlerde ders çalışırken kahve almaya gittim.Masadaki herkese kahve aldım ama geldiğimde bazı arkadaşlar ayrılmıştı.Elimde 2 tane kahve kaldı. Aynı çalışma masasını paylaştığımız genç bayanlara "kahve içer misiniz?" diye sordum.Bir ahlak polisini aramadıkları kaldı.Bir bakış attılar,bir tribe girdiler ki...sonra da nikahımıza almak istemişiz de kabul etmiyorlarmış gibi "hayır" deyiverdiler. Yani diyeceğim,biz hala birbirimizle,rastgele biriyle,yolda tanışamıyorsak bu toplumdan ne bekliyoruz.Bırakın romantik ilişkileri(bu kategori anormal olan),normal ilişkileri nasıl yürüteceğiz.Birbirimizden korkarak,otobüste olabildiğinde uzak durarak,tanıştığımız yabancılara hep şüpheli yaklaşarak nereye kadar?!? Bazen otobüste mecburen(59R sabahları tıklım tıklım olduğundan) yakın temas seyahat etmek zorunda kalınca dikkat ediyorum,böyle güzeli çirkini,açığı kapalısı,genci yaşlısı gereksiz kapris yapıyor,uzağa uzağa kaçıyor.Yani ne yapayım,ben de sizin peçenizin altına girmeye çok meraklı değilim de tarihi Ikarus otobüsünün 260 kişilik "ayakta" kontenjanını ben doldurmuyorum herhalde.Ayrıca bazen "hanımefendi Buddha'dan korkun,bir aynaya bakın,sonra benden tiksinin" diyesim geliyor.Yani, paragrafa başladığım gibi,ne o çiftten bir tek sizde var,ne de onlar altından filan yani! Amerikalılar derler ya: Jesus f*** Christ!
Müthiş hasret içerisindeyim.Eski günlerimize dönsek,ya da geleceğe gitsek ne güzel olur.Lütfen ayağa kalkın,değişin,en azından dile getirin.Zira sükut ikrardandır.
Sevgilerimle,
S2

Sükût ikrardandır

Sustukça bir şeyim yok sanıyorlar. Artık yazmalı...